Türkiye, 40 yılı aşkın süredir devam eden PKK ile çatışmasını son yıllarda Irak ve özellikle Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) sınırlarına taşımış durumda. Bu çatışmaların geldiği son noktada, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Irak topraklarının 40 kilometre derinliklerine kadar operasyonlar düzenliyor. Bu durum, “Türkiye’nin bölgede kalıcı bir askeri varlık oluşturup oluşturmadığı?” sorusunu gündeme getiriyor.
Türkiye’nin, 378 kilometre ile en uzun üçüncü kara sınırı olan Irak/IKB’de,TSK, Irak ve IKB’de PKK’ye yönelik başlattığı son operasyonla sınırın 40 kilometre derinliğine ve 200 kilometre uzunluğuna kadar ilerledi.
Ankara, 1990'larda Saddam yönetimi ile yapılan anlaşmalar uyarınca bölgeye operasyonlar düzenledi. PKK, geçen süre içinde IKB’deki varlığıyla özellikle KDP'nin hakim olduğu bölgelerde nüfusunu arttırmaya çalışırken, Süleymaniye’deki varlığı da Kürdistan Yurtseverleri Birliği (KYB) ile Ankara’yı karşı karşıya getirdi.
TSK’nın, bölgede büyük ve küçük çaplı 64 üs ve karakol bulundururken, son harekâtla bu sayı yaklaşık 80’e çıkarttı. Şimdiye kadar bölgede görev yapan asker sayısı dönüşümlü bir şekilde 10 ila 15 bin arasın değişirken, sadece son harekâtla yaklaşık bin 250 asker daha bölgeye aktarıldı.
Bu yılın 15 Ağustos'ta Bağdat-Ankara arasında imzalanan “Askeri, Güvenlik Koordinasyonu ve Terörle Mücadeleye İlişkin Mutabakat Zaptı’nda” ise “Türk askeri güçlerinin Irak topraklarındaki varlığının sürmesi” vurgulandı.
PKK ile Ankara arasındaki 2013 yılında başlayan “barış sürecinin” 25 Temmuz 2015’te sona ermesinin ardından, IKB sınırı PKK-TSK ve PKK-Peşmerge arasında aralıklarla çatışmalara da sahne oluyor.
TSK, 28 Mayıs 2019’da IKB sınırları içinde PKK’ya yönelik başlattığı Pençe Operasyonu'nun devamı olarak, 18 Nisan 2022'de dönemin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar tarafından Pençe-Kilit Operasyonu'nu başlattı. Bu operasyonlar, Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgelerinde PKK hedeflerine yönelik karadan ve havadan saldırılar içeriyor.
Bu yılın mart ayında Ankara’dan üst düzey bir heyetin Bağdat’ı ziyaret etmesinin ardından Irak Bakanlar Kurulu, 28 Mayıs 2024'te yayınladığı genelgeyle, yazışmalarda PKK'yı "yasaklı örgüt" olarak nitelendirilmesini talep etti. Bu karar 6 Ağustos’ta Irak Yüksek Yargı Konseyi’nin, “yasaklı örgüt” olarak nitelendirilen PKK ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle üç siyasi partinin kapatılması kararı izledi. Söz konusu girişimlerin Türkiye’nin baskısıyla alındığı iddia ediliyor.
Kandil yönetimi ise "Irak ve IKB'deki varlığının meşru olduğunu, IKB'de var olan “Kürt statükosunun" da bir çözüm sistemi olmadığını savunuyor.
CPT: Operasyonlarda 194 çocuk hayatını kaybetti
IKB’deki çatışmalar sadece askeri boyutta kalmayarak sivilleri de derinden etkiliyor.
PKK-TSK çatışmasının son bilançosu hakkında IKB merkezli Toplumsal Barış Timleri (Community Peacemaker Teams-CPT) Sorumlusu Kamaran Osman, KirkukNow’a bilgi verdi.
Kamaran Osman,1991’den itibaren Türkiye ile PKK arasında yaşanan çatışmalardan dolayı 170 köyün boşaltıldığını belirterek, 15 Haziran’dan bu yana ise en az 380 havadan bombardımanın yapıldığını söyledi.
Son 7 aylık süreçte çatışmalardan dolayı en az 9 sivilin hayatını kaybettiğini, bir o kadar da yaralı olduğu bilgisini veren Osman, “602 köy, boşaltma tehdidiyle karşı karşıyadır. Türkiye’nin düzenlediği operasyonlar nedeniyle 50 ailenin yaşadığı bazı köylerde de bir-iki aile kalmış durumdadır” dedi.
“1991’den şimdiye kadar çatışmaların yaşandığı bölgelerde 344 şehit” ve 358 sivil de yaralandı” diyen Osman, son operasyonlarda ise boşaltılan 9 köyden 184 ailenin evini boşalttığını,19 evin yıkıldığını, iki su üretme tesisinin, iki ilkokulun, bir kilise ve Berêgare Köyünün de trafosunun bombalandığı, yaklaşık 68 bin dönüm arazi yakıldığı bilgisini verdi.
Kamaran Osman, kayıpların Türk yetkililerce “terörist” olarak nitelendirildiğini ancak yaptıkları çalışmalarda çatışmalarda hayatını kaybedenler arasında üç aylık bebeklerin yanı sıra bir ila 17 yaş arasında 194 çocuk olduğunu söyledi.
Söz konusu saldırılara dair Bağdat'taki yetkililerin yaşananları “kınamaktan” ileriye gitmediğini aktaran Osman,Türk güçlerinin şu anda 32 kilometreden 40 kilometre IKB sınırından derine ilerlediği bilgisini verdi.
Türkiye’nin 2021’den beri Berwari bölgesine “7 kilometre derine ilerlerken, son operasyonlarda 8 kilometre ilerlediğine” dikkat çeken Osman, bu yılın 15 Haziran’ın dan önce TSK’nın büyük ve küçük kapasiteli 64 üssü bulunurken, son operasyonda bu sayıyı 74’e çıkarttığına dikkat çekti.
Kamaran Osman, “Son operasyonlar Ankara-Bağdat arasında yapılan bir anlaşmanın sonucudur. Ankara’nın 40 kilometre Kürdistan Bölgesi sınırına girmesine izin verilen bir anlaşmayı kapsıyor” ifadelerini kullandı.
IKB’deki toplam asker sayısı bilinmiyor ancak son operasyonlarda bin 250 asker ve 300 tankın operasyon bölgesine aktarıldığı öğrenildi.
Kamaran Osman, bölgede geçimini çiftçilikle sağlayan sivillerin evleri boşaltarak, “iç göçmen” durumuna düştüklerine işaret ederek, “PKK-Türkiye çatışması 40 yıldan fazladır sürüyor. Şiddet ve kan dökülmesinden başka bir getirisi olmadı, iki taraftan binlerce kayıp var. Tek çözüm barıştır” diyerek, tarafların bölgedeki çatışmalara son vermemesi halinde sivil kayıpların artmasından endişe ettiklerini söyledi.
Güvenlik Uzmanı Korgeneral Cabbar Yawer: Metina ve Gare stratejik öneme sahip
Askeri ve güvenlik uzmanı, Korgeneral Cabbar Yawer, son dönemde yaşanan operasyonların, Türkiye'nin PKK'ye yönelik 2021 yılında başlattığı operasyonların devamı olduğunu hatırlattı.
Cabbar Yawer, "Türk güçleri, özellikle bu son operasyonlarla Metina ve Gare dağlarına yönelik saldırıları yoğunlaştırarak, bu bölgeleri kontrol altına almaya çalıştı. Metina ve Gare dağları, Türkiye için stratejik öneme sahip. Metina kırsalı, Türkiye'ye yaklaşık 12 kilometre uzaklıkta bulunması nedeniyle önemli; Gare Dağı ise Şengal ile Kandil’i birbirine bağlayan bir koridor olarak görülüyor. Ancak Türk güçleri, bu iki bölgede havadan ve karadan düzenledikleri operasyonlarla hedeflerine ulaşamadı. Son haftalarda ise sadece SİHA ve savaş uçaklarıyla operasyonlarını sürdürdüler" dedi.
Ankara'nın 40 yıldır PKK ile mücadele ettiğini, 2021'den sonra özellikle IKB’ye güçlerini konuşlandırdığını ifade eden Yawer, Osman’ın verdiği bilgileri pekiştirerek, şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye'nin şu anda Irak ve Kürdistan Bölgesi sınırlarında yaklaşık 80 üs ve karakolu bulunuyor. Bu üsler, 200 kilometre uzunluğunda ve 40 kilometre derinliğinde bir alana yayılmış durumda. Ayrıca, bölgede istihbarat ve sivil görevlilerin yanı sıra 10 ila 15 bin askeri personeli bulunuyor. Askeri ve lojistik mühimmatlarının sayısı ise bilinmiyor."
TSK'nın operasyonlarına karşı Bağdat ve Erbil yönetimlerinin gerekli tepkiyi göstermediği eleştirilerine dair Yawer, Bağdat ve Erbil yönetimlerinin Türkiye'nin operasyonlarına karşı sessiz kalmasını, IKB’nin askeri olarak NATO üyesi Türkiye’ye karşı duracak gücünün olmamasına ve yasal yetkilerinin sınırlı olmasına bağlıyor. IKB'nin uluslararası ve bölgesel askeri anlaşmalar yapma hakkının bulunmadığı, bu sorumluluğun Irak hükümetine ait olduğu ifade ediyor.
Eski Peşmerge Bakanlığı Sekreteri Yawer ayrıca, “Sadece KDP'nin değil, hiçbir Kürt partisi ya da Kürdistan Bölgesi Hükümeti de Türkiye'nin saldırılarına karşı resmi bir tavır gösteremez" ifadelerini kullandı.
Irak Ulusal Güvenlik Bakanlar Konseyi’nin, Başbakan Sudani’nin başkanlığında 10 Temmuz'da gerçekleştirdiği toplantıda, TSK’nın ülke sınırları içinde düzenlediği askeri operasyonların araştırılması için bir heyetin IKB’ye gönderilmesi talimatını hatırlatan Yawer, "Irak Milli Savunma danışmanının da yer aldığı heyetin görevi, Kürdistan Bölgesi'ni ziyaret ederek operasyon alanlarını incelemek ve ortak bir tavır sergilemek. Ancak bu heyet bölgeye gittikten sonra konu hakkında hiçbir açıklama yapılmadı" dedi.
"PKK ile Türkiye, Irak topraklarında yasal olarak bulunmuyor"
PKK'nin "yasaklı örgüt" ilan edilmesiyle Irak ve IKB’deki faaliyetlerine son verebilir mi?sorusuna Yawer, "Bu kararla PKK’yi Irak genelinden tamamen çıkarmak mümkün değil, bu oldukça zor, hatta imkânsız bir durum. Ancak karar, PKK’nin yasal bir parti olmadığını, Irak topraklarında yasal olarak bulunmayacağına ve topraklarının komşu ülkelere saldırı amacıyla kullanılmaması gerektiğini vurguluyor. Yasal olarak bakıldığında bu, geçerli bir genelgedir. Özellikle Türkiye ile Irak sınırı arasında PKK’ye ait güçler bulunuyor. PKK, Türkiye’deki silahlı bir örgüt olup, Irak'ta resmi bir onay alarak bulunmuş değil" yanıtını verdi.
Türkiye'nin şu anda IKB ve Irak topraklarında 40 kilometre derinliğe konuşlandığını belirten Yawer, "Rutin olarak Şengal, Diyala, Kifri, Kerkük ve çevresinde keşif yapıyorlar. Bu durum, uluslararası hukuku ihlal ederek Irak'ın toprak bütünlüğünü çiğnemek anlamına geliyor. Sonuç olarak ne PKK ne de Türkiye, Irak topraklarında yasal olarak bulunmuyor" dedi.
Yawer, "Türkiye, Irak ve Kürdistan Bölgesi'nin sınır güvenliğini PKK'den koruyamadığını ve PKK'nin Türkiye topraklarına saldırdığını öne sürerek, Irak topraklarına girmeyi kendine hak görüyor. Türkiye, 40 kilometre derinliğinde ve 200 kilometre uzunluğunda öyle bir sınır duvarı ördü ki şu anda PKK ile arasındaki savaş Türkiye sınırları içinde değil, Irak’ta, yani Kürdistan Bölgesi sınırları içinde yürütülüyor" dedi.
Irak İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve güvenlik kurumlarının, Türkiye'nin Irak topraklarında ne havadan ne de karada operasyon yapmasına dair herhangi bir anlaşmanın yapmadıklarını birkaç kez açıkladığını hatırlatan Yawer, "Türkiye, Irak topraklarındaki tüm harekâtlarını Parlamentosu'nda rutin olarak aldığı onaylara dayandırıyor. Ancak mevcut gücüyle Türkiye’nin ne Kerkük'e ne Şengal’e ne de Kandil'e karadan askeri bir müdahalede bulunması mümkün değil" şeklinde konuştu.
‘Peşmerge-TSK işbirliği’ iddialarına yanıt
Yawer, "PKK ile Türkiye arasında yaşanan savaş 40 yıl daha sürse bu savaşın galibi olmayacak.Türkiye'de Kürt sorununun çözümünün tek yolunun siyasi ve barışçıl yöntemler olduğunu kabul etmek zorundadır. Silahlı mücadele hiçbir zaman çözüm değildir ve bu savaşın galibi de olmayacak. Hem Türkiye’nin hem de PKK'nin bunu kabul etmesi gerekiyor"
Peşmerge güçlerinin TSK ile birlikte hareket ettiğine dair iddiaları yalanlayan Korgeneral Yawer, görev süresi ve sonrasında da Türkiye ile herhangi bir askeri toplantı yapmadıklarını, Peşmerge’nin Türkiye ile kara harekâtlarında yer almadığını belirterek, “Yalnızca IŞİD ile mücadele döneminde, Peşmerge'nin Kobani'ye gönderilmesi amacıyla Türk askeri yetkililerle bir araya geldik. Şimdiye kadar da kesin olarak söyleyebilirim ki, (Kürt partileri fark etmeksizin) hiçbir Kürt veya Peşmerge, Irak sınır güvenliğinden sorumlu olanlar da dâhil, Türkiye ile kara harekâtlarında yer almadı" dedi.
Yawer, son olarak; Türkiye'nin bölgede kara harekâtıyla başarılı olamayacağını, TSK'nın asıl gücünün havadan müdahaleler, İHA ve savaş uçaklarıyla sınırlı olduğunu söylüyor.
Dr. Şerif: PKK’nin IKB’de de varlığı, Tahran-Bağdat için ‘kart’ Ankara için ‘cankurtaran’ niteliğinde
Duhok Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serdar Şerif, Türkiye’nin PKK'yi, IKB’deki varlığını jeostratejik çıkarları için kullandığını savunarak, "PKK'nin Kürdistan Bölgesi’ndeki varlığı,Türkiye için bir cankurtaran niteliğinde" diyor.
Dr. Şerif, Ankara'nın IKB’nin meşru varlığını kabul etmek istemediğini vurguluyor ve ekliyor, “Türk politikası, Kürdistan Bölgesi'ni sınırlandırmak ve kontrol altına almak üzerine kurulu. Kürdistan Bölgesi'nin Amerika ve Avrupa'nın desteğiyle kazandığı her başarının ardından Türkiye, ekonomik tehditlerle bölgeyi sıkıştırmaya çalışıyor."
Dr. Şerif, örgütün kendi içinde de ayrışmalar yaşadığını belirterek. "PKK'nin, özellikle 140. madde kapsamındaki tartışmalı bölgelerde Şii gruplarla birlikte hareket ettiğini biliyoruz. Bu bölgelerde İran'ın desteğiyle varlıklarını sürdürüyor. İran, PKK'nin bölgedeki varlığını bir kart olarak kullanıyor" dedi.
“IKB'nin önemli bir jeopolitik stratejiye” sahip olduğunu vurgulayan Dr. Şerif, "Tahran, Ankara ve hatta Bağdat, PKK'nin bölgedeki varlığını Kürtlere karşı bir koz olarak kullanıyor" diyor.
Dr. Şerif, Türkiye'nin son aylarda IKB sınırındaki askeri ilerlemesinin asıl nedeninin, İran'ın Irak sınırında askeri karargahlar kurma girişimini engellemek olduğuna da dikkat çekerek, Türkiye'nin de bu operasyonlarla askeri hareket alanını genişlettiğini belirtti.
Türkiye'nin operasyon bölgelerinde PKK mensuplarının sanıldığı kadar fazla olmadığını ifade eden Dr. Şerif, TSK'nın Irak'taki operasyonlarını ‘İsviçre peynirine’ benzetti. "Türkiye, sınırın orta kısımlarına kadar yayılmış durumda. Kürdistan Bölgesi'nde köylere de girmekte ve bu durum, bölge halkını tedirgin ediyor. Erbil yönetimi bu duruma sessiz kalıyor” diyerek, Peşmerge’nin, Kürdistan Bölgesi'ndeki köylerin PKK ve Türk askerlerine karşı güvenliği sağlamakla yükümlü olması gerektiğini vurguladı.
"Türk-Kürt kardeşliği, Türk Devleti için slogandan ibaret”
Irak Bakanlar Kurulu'nun PKK'yi "terör örgütü" yerine "yasadışı örgüt" olarak tanımlamasının nedenini değerlendiren Dr. Şerif, "Bağdat, PKK'yi terör örgütü olarak tanımlamaktan kaçınıyor çünkü gelecekte Türkiye'ye karşı bu örgüte ihtiyaç duyabileceğini düşünüyor. Ayrıca, İran'ın desteklediği grupların PKK ile ilişkisi var ve bu gruplar, Irak devletinin kontrolü dışında hareket ediyor."
Dr. Şerif, Türkiye'nin Irak ve IKB’deki askeri varlığının özellikle Kürdistan Bölgesi için büyük bir tehlike oluşturduğunu belirtti. "Türkiye'nin öncelikli hedefi, Kürtlerin Orta Doğu’da güçlenmesini engellemek. Ancak IKB'nin uluslararası desteği, Türkiye'nin adımlarını daha temkinli atmasına neden oluyor" diye ekledi.
Dr. Şerif, Ankara’nın "Türk-Kürt kardeşliği" sloganıyla siyaset yürüttüğünü ve bu kardeşliğin sadece Türklerin lehine kullanıldığını ifade etti. "Türk devlet aklı, her daim Kürtlere biçtiği rol ‘kurban rolü’ olarak belirlemiştir" şeklinde konuştu.